Birincisi ve en önemlisi bir kez bile “Türkiye’den yana iken” görmedim Kuytul’u. Tuhaf, hatta tuhaf ötesi bir mesafesi var Türkiye’ye. Benzerini ancak Can Dündar’da falan görebiliriz bu mesafenin. “Uçak uçağı düşürür” meselesinde de, Suriye meselesinde de bu rahatsız edici mesafesi “bu adam yanlış adam” fikrimi güçlendirmiştir.
İkincisi, Kuytul’un “bir proje olarak” toplumun karşısına çıkması ve açık konuşmak gerekirse “gerekli malzemeyi sosyal medyadan dolaşıma sokma” konusunda gösterdiği aşırı gayrettir. Hoca gibi değil, bir kasaba politikacısı gibi davranmayı seçmesidir.
Üçüncüsü ise kadın meselesinden bir sürü başka meseleye “birinci sınıf bir kütleştirici” olarak var olmasıdır. “Bağlılarının zihinsel gelişimini durdurmaya yeminli” gibi davranmasıdır.
Doğrusu, bulduğum her fırsatta bu üç sebep üzerinden eleştirilerimi yönelttim Kuytul’a. Yöneltmeye de devam ederim gerek görürsem.