‘Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Rosa ben bir deliyim’
Şiiri aynada kaç kaç çalıştığını hatırlamıyordu bile. Bir nefeste, vurguları doğru yaparak, sesini alçaltıp yükselterek, hiç telaffuz hatası yapmadan okuması gerekiyordu. Okuması şarttı. Bunun başka bir yolu yoktu.
Şöyle planlamışlardı: Aysel okuldan çıkarken peşine düşecek, her gün geçtiği parkın içine girdiğinde adımlarını hızlandıracak, yetiştiğinde ‘Aysel’ diyecek, Aysel dönüp bakacak, o şaşkınlıktan istifade edip şiire girecekti bizimki: ‘Mona Rosa siyah güller ak güller’
Hayır. Aslında romantik biri değildi. Ve daha da aslında, daha önce şiir denilen nesneyle ne okur ne yazar olarak hiç ilgilenmemişti. ‘Âşık olmak insana her türlü maskaralığı yaptırırmış demek ki’ diye düşünmüştü Selman’ın uzattığı şiire bakarken.
Tabii ki fikir Selman’ındı. ‘Sen Aysel’i kafalayamazsın hacım’ demişti, ‘bir kere Aysel haza hanımefendi dedikleri cinsten. Senin laci takımlı racon kesen tipine dönüp de bakmaz. Ondan sebep önce doğruca adam gibi şeyler satın al üstüne başına. Blazer ceketler, triko kazaklar, casual pabuçlar, kot pantolonlar falan. Sonra azıcık incel oğlum. İncel ki Aysel sana bakınca korkmasın. Tahta gibi, odun gibi bir şeysin lan sen.’