Evet, biraz rüzgarlıydı ama pazar günü İstanbul’da bahar “ben yaza kadar buradayım” diyerek belli etmişti iyice kendini. Eh, serde standart Türk aile babası olmak var. Bilirsiniz, standart bir Türk aile babası, mevsimlerden bahar, günlerden pazarsa çoluğu çocuğu alıp kıra gider.
Ben de öyle yaptım. Hanımla kızı alıp vurdum kendimi bize en yakın kırlardan birine yani Fethipaşa Korusu’na.
Diyebilirim ki uzak gençliğimin en güzel anıları Fethipaşa Korusu’nda hanımla uzun uzun yaptığımız yürüyüşlerdi. Yorulmak nedir bilmeden, dinlenmeden, usanmadan saatlerce yürür ve konuşurduk.
Şimdi sadece konuşma işi kalmış geriye. Azıcık yürüyünce oturacak yer arayan orta yaşlı tiplere dönüştürmüş bizi hayat çünkü. Yaş yaşlığını, kış kışlığını yapar demişler ya, öyle işte.
Yine de korunun içindeki bin bir çeşit laleyi de, yeşilin her tonunu barındıran ağaçları da doya doya seyrettik. İddialı olduğum badmintonda iki kez yenildim kızıma. Mahsustan değil bu sefer, sahiden. Ben yaşlanıyorum, o büyüyor çünkü.
Bu pazarın benim için çok önemli bir yanı daha vardı. Taraftarı olduğum Ankaragücü, Gazişehir’i yener ve Ümraniye de puan kaybederse Süper Lig’e çıkma yolunda büyük avantaj elde edecektik. Bir taraftan yürürken bir taraftan da maç izledim cep telefonundan. Son derece temiz bir oyunla güçlü rakibimizi 4-0 ile sahadan sildik. Beklediğim güzel haber ise akşam saatlerinde geldi. Ümraniye, Balıkesir deplasmanında berabere kaldı. Şimdi kalan iki maçımızı da alarak Süper Lig’e çıkmak rakiplerimizin değil, bizim elimizde artık. Anlayacağınız bu cumartesi Manisa deplasmanı beni bekler. Deplasman takımına çok az bilet veriliyormuş, TSYD üye olmayana basın tribününde yer vermiyormuş falan ne gam. Ümraniye maçını nasıl Ümraniye tribününde izlediysem Manisa maçını da Manisa tarafında izlerim. (Burada beni Ümraniye maçına akredite etmeyen TSYD’ye de sözüm olsun: Derneklerine üye olmayan herhangi bir gazeteciye basın tribününde akreditasyon verdiklerini belgelersem kendilerini dava edeceğim sırf eğlenmek amacıyla.)