Yaşlı adam, oturduğu bankta dünyaya sıkışmış gibi hissediyordu kendini. Aslında dünya değildi kendisini bir türlü ait hissedemediği... İçinde yaşadığı zaman dilimine alışamamamın sıkışmışlığı idi o büyük ihtimalle.
Çok eskiden “skor çağına geldik, oyunun ne olduğunu unuttuk” derdi sık sık. Kimse anlamazdı elbette bu cümlenin anlamını çünkü gerçekten herkes sadece skorun, sonucun, elde etmenin peşindeydi.
Zaten artık nicedir konuşmayı da azaltmıştı. Konuşunca değiştiremediği şeyler hakkında konuşmayı bırakma kararı almış; hiçbir şeyin değişmediğini görünce de neredeyse dilsiz birine dönüşmüştü.
Öyleydi. Konuşunca değişmiyordu hiçbir şey. Kimsenin durup incelikli şeyleri dinlemeye vakti yoktu ki hem. Herkesin hemencecik dünya pazarına çıktığını, tezgahtaki ilk fikri çok beğenip satın aldığını, üstelik...