Özbekistan’ın o uzak ucunda kuruyunca çöle dönüşen o gölün tam kenarında oturan o balıkçı gibiyim aslında. Evim gölün kenarından çölün ortasına taşındı ve göl kuruyunca balıklar işten çıkardı beni. Arada bir artık viraneye dönüşen teknemin etrafında dolaşıyor ve başıma geleni anlamaya çalışıyorum. Bazen de evimin yanındaki kulübede artık iyiden iyiye küflenmiş ve örümceklere yurt olmuş ağlara bakıyorum.
Ölmüşüm aslında da beni defnetmeyi unutmuşlar gibi. Unutmak da değil belki. Herkes ölünce kimseyi gömmek için zahmet etmemiş kimse gibi.
Kanada’nın o sık ormanlarında hayatında ilk kez insan görmüş bir geyik gibiyim aslında. Gördüğüm ilk insan bana yine hayatımda ilk kez gördüğüm bir şey doğrulttu ve o şeyin ucundan püsküren ateş nedense kalbimin biraz altına bir yara açtı. O gün bugün yaramla yaşıyor ve korkuyorum insanlardan. Sadece geyiklerin değil tüm insanların da yarasıyla...