Yaşlanıyorum. Yapılmış pek çok hatanın yanına az sayıda doğru eklediğim uzun bir yolculukta bir yol üzeri tesiste gibiyim. Birazdan yolculuğa tekrar başlayacağım ve insanı unutmaktan, beni hatırlatmaktan yaptıkları için hayıflana hayıflana, nefesimi sala sala revan olacağım yola.
Bu dağa bir kez daha gelmiştim. Atının üzerinde Bursa’ya doğru bakan ve baktığı yerde koca bir imparatorluk gören Orhan Gazi olduğumu hayal etmiştim bir anlığına. Hoşuma gitmişti bu hayal. Bir çekirdekte bir elma, bir elmada bir ağaç, bir ağaçta bir orman görebilen iflah olmaz bir iyimserdim o sıralar. “Bendim ve arkadaşlar” diyordum sorana. Şimdi dostlarımın anlamlı ve planlanmış sessizlikleriyle sızlıyor bazen kemiklerim. “Dert değil” diyorum sonra. Şu gölün üzerindeki yaprakların benzersiz güzelliği kadar bile dert değil.
Benzersiz güzelliklerle epeyce derde soktum başımı. Güzellik, her seferinde kamaştırdı beni ve bu kamaşmanın yerine bir şey koyamadım.
Oysa bunu mümkün kılan insanlar tanıdım. Unutkanlığını hayatı haline getirmiş, dalgınlığını stratejik bir silaha çevirmiş nicesini. Ben ihmal edemedim. Çok sayıda yanlışı ve az sayıda doğruyu sığdırdığım sıradan hayatımda ihmal...