Türkiye sağ olsun, evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma bahtiyarlığı vermeyen bir memleket olduğu için kendimizi en karanlık, en meraklı, en heyecanlı gündemlerin içerisinde buluyoruz hep.
Misal bugün ben, hangi gündemle ilgili yazsam diğer gündemle ilgili yazmadığım için pişman olacağım. O yüzden en iyisi mi ben, asıl işi kelimelerle ve cümlelerle olan bir köşe yazarını -artık o ne demekse- “kelimeleri dans ettirmekle” suçlayabilen, köşe yazarlarını keyfince azarlayabileceğini düşünen bakan danışmanı hakkında yazayım.
Ya da yok yahu. Yazmayayım. Yazınca ne olacak hem? Adam, bir danışman olarak “fikrini beyan etmekten başkaca derdi olmayan” bir yazarı azarlayabileceğini zannediyor en nihayet. Yazınca ne olacak, ne değişecek ki? Hem az daha üzerine gitsem “Benim bakanım düşerse Mekke düşer, Kudüs düşer, İstanbul düşer” falana bağlayacak gibi duruyor. Değmez yani. En iyisi...