O meşhur turizm firmasına 600 Euro’yu havale edip arkasına yaslandığında “değer be” diye düşündü İhsan hoca. Yıl boyu dişinden tırnağından artırmış, hanımla kendisinin ek ders ücretlerini, sınav paralarını lazım olduğu zamanlarda bile harcamamış, memleketten gelen zeytinyağını da eşe dosta satmıştı.
Nicedir hayalini kurdukları “8 gece 9 gün İtalya tatili” rüya gibi geçti denebilir miydi? Eh işte. Pusette bir bebek ve yekûn 40 kişiyle koşturup durdular aslında. Yine de kitaplarda okuyup bayıldıkları, filmlerde görüp sevdikleri, matematikçi Sevim hocanın anlata anlata bitiremediği İtalya güzel yerdi.
Rehberin anlatıp durduğu ayrı tabii ama gezinin yıldızı bir bakıma İhsan hoca olmuştu. “Efendim esasen bu Ufiji Müzesi’nde sergilenen eserler ekseriyetle Hristiyan aydınlanmasının eserleri olduğu için…” diye söze başladığında turun diğer tatilcileri hocanın etrafında kümelenip bu hoş sohbetli adamı dinlemeyi itiyat haline getirmişlerdi.
Milano’dan Portofino’ya, Venedik’ten Floransa’ya, Roma’dan Napoli’ye derken haşatları çıkmış halde döndüler Pisa’ya.
İtalya’daki son gecelerinde, “evlendiğimizde seni adam gibi bir yere götürememiştim yoksulluktan, inşallah memnun kalmışsındır” diyerek yokladı Ebru’sunu. Ebru hoca yüzünde kocaman bir gülümsemeyle “geç olsun da güç olmasın demişler İhsan hocam” diyerek karşıladı soruyu.
Sabah kalktılar. Akşamdan hazırladıkları valizlere son eşyalarını da koydular. Kahvaltından ilkin onlar kalktı. İhsan hoca, her zamanki dakikliği ile otobüse ilk binen aile olmalarını sağladı.