Orasını kimse geçmemiş kayıtlara. Dolayısıyla hayal edebilirim.
Şöyle olduğunu düşünüyorum. Hanzala, hurmalıktadır o gün. Dalıp gitmiş, yeni hurma fidanları dikmeye kaptırmıştır kendini. Bilal’in sesiyle dönmüştür hayata. Kafasını kaldırmış, mescide doğru bakmıştır. Yarısını toprağa yerleştirdiği hurma fidanının dikimini bitirip ikindiye yetişip yetişmeyeceğini hesap etmiştir. Bitirebileceğini düşünmüştür fidanı dikmeyi. Hızlanmıştır. Hurma fidanı küçük zorluklar çıkarmıştır. Nihayet Bilal ezanı yarıladığında alnının terini silmiş, hızlı adımlarla seğirtmiştir mescide. Hızlı adımlar giderek koşuya dönmüştür.
Tam mescide giden bir sokağın köşesini dönerken elinde bir tepsiyle yürüyen Cemile’yle karşılaşmış, ona çarpmamak için kendini sola atayım derken yuvarlanmıştır yere. Bir anlığına bakıp, kızın son 2-3 yıldır görmediği Cemile olduğunu anlamıştır.
Namazdan sonra takılmıştır Cemile kalbine. Kalbi, orada, bir ikindi serinliğinde, usulca akan bir ırmak gibi öylece akıvermiştir.
Sonra “vay” deyip elini dizine vurmuştur. Çünkü Cemile’nin babasının İbn Selül olduğu yenice gelmiştir aklına. İbn Selül. Yani Medine’nin büyük münafığı. Sonra bir kez daha...