Paris Olimpiyatlarının açılış töreninde sergilenen “LGBT performansı”, hemen bütün dünyanın gündemine oturuverdi. Macron, “bizim vergilerimizi bu saçmalıklara harcadıklarına inanamıyorum” diyen milyonlarca Fransız vatandaşının aksine, “Fransa budur” diyerek aslında meselenin ne olduğuna dair bir işaret fişeği de yakmış oldu.
Tören boyunca ortaya çıkan diğer rezalet görüntüler bir yana, Hristiyan dünya için çok büyük bir sembolojisi ve doğal olarak semiyolojik anlamı olan “İsa’nın Son Yemeği” tasvirine yapılan LGBT suikastı bir yanaydı bence. Çünkü o görüntüler yepyeni bir sembolik alan, bir semiyoloji üretti.
O rezilliğin işaret ettiği yer, öyle alelade bir “trans bireyler vardır, onlara saygı duyacaksınız” zevzekliği değildir. Böyle düşünen, yani meseleyi “LGBT ideolojisi” ekseninde sınırlı zanneden herhangi birinin bu mücadeleye başlama şansı bile yoktur.
Derdimi biraz geriden alayım.
Vaktiyle kabaca “insan, Tanrı’yı yenebilir” fikriyle hareketlenen ve müesses kilise nizamıyla savaşıyormuş gibi yapıp aslında insana bütün hırs ve haz alanlarını sınırsız kılmayı hedefleyen reform, Rönesans ve aydınlanma süreci deneyiminin yirmi birinci yüzyılın...