Bu mektubu sana, uzun bir aradan sonra yeniden ve bir sabahın insanı yiyip bitiren alacasından yazıyorum. “Sabah, şairin üzerine saldırıyor” dizesinin hemen yanından.
Bu mektubu sana, okyanusta bata çıka ilerleyen bir balıkçı teknesinin lombarından ileriyi, ışıkları, karayı, kurtuluşu gözleyen ve savaşta ölmeyen tek oğluna sıkı, sımsıkı sarılan kaygılı, ürkek, çekingen bir Suriyeli babanın dünyaya öfkeyle bakan gözleriyle yazıyorum. “Sen şurada yatıp kalkarsın” diyerek gösterdikleri kömürlükten bozma mezbelenin duvarlarına memlekette bıraktığı kızının yaptığı resimleri asan, gecenin üçünde nedensizce yataktan sıçrayıp dakikalarca ağlayan Moldovalı bir “kadın”ın dünyaya kahrettiği zihninden yazıyorum.
Bu mektubu sana, tersanede işine yetişmek için akıp giden kalabalıkta akıp gidenle akıp giden ve “sana o kızı vermezler oğlum” cümlesi aklına düşmeden sevdiği kızı düşleyemeyen o işçinin buharlanan...