Linçlerden linç beğeneceğim, yerden yere vurulacağım, birileri tarafından ehlisünnet dairesinin dışına itileceğim, birileri tarafından ehlisünnet dairesinin dışına itileceğim, birileri tarafından dinden çıkartılacağım, “Zaten biz bunun sapık olduğunu biliyorduk” cümlelerinin havada uçuşacağı işbu yazıyı yazmaya karar vermemin “delilik”ten başka izahı yok. Bir kere âşık olup, “pirimiz” demişiz Yunus’a. Dolayısıyla “Ya ben öleyim mi söylemeyince” demekten gayrısı yazılmamış boynumuza.
Daha önce bir bağlamda söylemiş idim. Cümle şu: “Din, kültür değildir ama kültürsüz din olmaz.”
Yani kabaca şudur. Din, bir “kültür” önerisi ile gelmez. Vahyin bir yöntem olarak hitap ettiği toplumun kültürünün içinden konuşuyor olması, dinin bir kültür vazettiği anlamına gelmez. Dinin ürettiği kültür, bu aşamanın bir sonucu olarak ve insanlar eliyle ortaya konulur. “Din kültürü”nü birinci elden oluşturanlarsa elbette vahyin pratize edicisi, öğreticisi peygamberlerdir.
Geniş bir kavram elbette “din kültürü” kavramı. Hem zamandan zamana, hem anlayıştan anlayışa, hem topluluktan topluluğa, hem etkileşimden etkileşime evrilip devrilerek çeşitli genişlemeler ve daralmalar elde etmiş...