Dilerseniz Çatalhöyük ve Göbeklitepe kazılarıyla bir safsata yığınına dönüşen modern antropolojinin “evrimsel ve lineer gelişim teorisi”ne inanın, ister Türeyiş, Kawa ve benzeri yaratılış destanlarına güvenin, isterseniz Allah’ın “biz ona isimleri öğrettik” dediği son Âdem’in insanlığın kurucu babası olduğuna iman edin, sonuç değişmeyecektir.
İnsanlık, bidayetinden beri “hayatta kalmanın bir yolunu bulmak için” didişmeye, yeni tabirle “survive” etmeye devam etmektedir. Buz çağı geldiğinde yerin 36 metre altına ev yapma fikrini de bulan, mamut avlamak için ağlı-çukurlu düzenek de icat eden, vahşi hayvan saldırılarından korunmak için evlere cepheden değil tavandan giriş de koyan insandır.
İnsan, bütün bunları tek ve temel bir amaçla hayata geçirmiştir: “İnsan yaşamının devam etmesini sağlamak.”
İnsanın aslında temelde amacı “doğayı yenmek” değil, “yaşamın devam etmesini sağlamak için didinmek”tir.
“Kıyamet”, “büyük son”, “kutsal gün” ya da “devasa patlama.” Gezegenin son gününün adını hangi inançla nasıl koyarsanız koyun, insanın kıyametle kurduğu ilişki de aslında temelde değişmemektedir. “Yaşamın devam etmesini sağlamak için uğraşan insan”, temelde...