Çakır derlerdi namına. Gözlerinin masmaviliğinden mülhem. Ağalığı doğuştan değil, sonradan kazanılmıştı. Üstelik parayla, zenginlikle ilgili değildi.
Sert bir dünyanın sert bir adamıydı rahmetli. Doğru bildiği doğruları da, yanlış bildiği doğruları da aynı sertlikte, aynı şiddetle yaşadı ve uyguladı hayatına.
Aslına bakılırsa çocukluğunu yahut ergenliğini İkinci Dünya Savaşı’nın o tuhaf ve gergin atmosferinde geçiren adamlara mahsus bir sertlikti o. Her şeyin en zoru gelecek diye düşünmekten başkaca bir şey gelmezdi ellerinden. “Savaşa şimdi girdik, yarın girdik, ertesi gün kesin girdik” diyerek geçirilen 5 yılın
bütün kokusu sinmişti hayatına bana sorarsanız.
Kur’an okumayı kah köye yakın mağaralarda...