“Kuşlar bile kaderle uçar” diyen şair yanılmıyor mu sence de hocam? Kuşları uçuran keder değilse nedir yüzümüzdeki çizgilerin anlamı? Ruhumuzu ışıtacak aydınlığı kimler çalıyor ve biz niçin anlamıyoruz kaderimizin karakterimiz olduğunu ve niçin bekliyoruz karanlığı sürekli? De bana: Bir kızın niçin ağladığını tam olarak tespit eden bir makine bulabilirse insanlık, rahata erecek miyiz?
Yorgunluklarının koleksiyonunu yaptığın bir kutun var mı senin de? Benden uzun yaşadın, bilirsin. Yorgunluklarımızı biriktirip bir bankaya yatırsak karşılığında ne verirler bize? Tutulmamış sözlerin, gidilmemiş ülkelerin, dinlenmemiş şarkıların yorgunluğu ile girilmemiş bir kalbin yorgunluğu aynı mıdır? Aynı mıdır aynada yüzümüze yakalanma biçimimiz? Senin yakaladıklarınla benimkiler aynı mıdır, çizgilerde? De bana: Ümmi bir bedevinin belindeki kamanın taşının rengi niçin ferahlık vermelidir kalbimize?
Yanılıyor...