Önce güzelden başlayayım. Adem Metan’ın davetlisi olarak katıldığım bir futbol maçından yani. AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe’nin gençlerden kurulu takımına karşı, Adem’in “umre vakti gelmiş yaş ortalamalı” takımında kaleye geçme talihsizliğini yaşadım. 3 golümü efendi gibi yiyip oyundan çıkarken “oyun hakkında” şunu düşündüm: Bu dünyanın en güzel oyunu.
Tam olarak böyle benim için. Futbol, ben onunla tanıştığım günden beri oynadığım ve izlediğim en güzel oyun. Oynamasını, izlemesini, takip etmesini en sevdiğim oyun. Öyle ki hayatımın bir döneminde futbol ile ilgili bütün literatürü yutarcasına okumuştum. Üniversiteli akıllı çocukların kurumsallaştırıp mazlum işçi sınıfının “pür keyif” alarak güzelleştirdiği bu oyunun endüstriye nasıl teslim olduğunu anlamak, futbol ekonomisinin nasıl devasa boyutlara ulaştığını öğrenmek, bahis işinin nasıl da bu oyunun köküne darı ektiğini bilmek bile çok yıpratmamıştı oyuna ilgimi.
Bu konuda ne derler bilirsiniz: “Bir şey var ama eksile eksile var.”
Şimdi gelelim çirkine... Zannediyorum Türkiye’de futbol, endüstrisiyle, ekonomisiyle, altyapısıyla....