İsmail Kılıçarslan Yeni Şafak Gazetesi

Gelenekli inanç toplulukları versus modern kültler

Pazar günü yayınlanan yazımı “gelenekli inanç topluluklarını önemsemeliyiz, modern inanç topluluklarının panzehiri bu yapılardır” diyerek bitirmiş ve “gelenekli inanç...

17 Temmuz 2018 | 386 okunma

Pazar günü yayınlanan yazımı “gelenekli inanç topluluklarını önemsemeliyiz, modern inanç topluluklarının panzehiri bu yapılardır” diyerek bitirmiş ve “gelenekli inanç toplulukları” hakkında da yazma sözü vermiştim. Oradan devam edeyim.

Önce bir yanlış anlamanın önüne geçebilmek adına tanımı ihata etmeye çalışayım. Yeteri kadar eskimiş herhangi bir yapıya “gelenekli” diyemeyiz. Yeteri kadar eskimek, herhangi bir yapıyı gelenekli yapabileceği gibi “antika” da yapabilir, “ikinci el eşya” da. Dahası, “gelenekli” olmak için herhangi bir yapının “eskimiş” olmasına da gerek yoktur.

Adına “cemaat, dini topluluk, tarikat” denilen yapılar durduk yerde ortaya çıkmış yapılar değildir. Genel anlamda “sürdürülebilir bir dini hayat” için uğraşmışlar, bu uğraş üzerinden aynı zamanda isteyerek ya da istemeden bir sosyolojik-toplumsal zemin de oluşturmuşlardır.

Meselenin ek yeri de burasıdır: Sürdürülebilir dini hayat oluşturma iddiası bir süre sonra müridin, bağlının, takipçinin sosyolojik-toplumsal durumunu da etkilemekte, gündelik yaşam tercihlerinden evliliğine, arkadaşlarından parasal ilişkilerine kadar bir dizi irili ufaklı olaya da müdahil olmaktadır. Ve hayır, bu kötü bir şey değildir. Zaman zaman ve bazı şartlarla birlikte kötü hale gelebilmesi mümkündür fakat.

Benim için herhangi bir yapıyı “gelenekli” hale getiren husus bu toplumsal değişimi yönetme biçiminde ortaya koyduğu yaklaşımdır. “Organik mi, organizasyonel mi” sorusu aynı zamanda “gelenekli mi modern mi” sorusuyla eşitlenebilir böylece. Hatta “vurgu hedefe mi, sürecin kendisine mi” sorusu da aynı soruyla eşitlenebilecek bir başka sorudur.

Hadi örnekleyelim şunu: Türkiye’de irili ufaklı pek çok “Nur talebesi” cemaati var. Bu cemaatlerden bazıları organik ve süreç vurgulu, bazıları ise organizasyonel ve hedef vurguludur. Organizasyon ve hedef vurgusu yapan cemaatler kapalı, içe dönük ve ajandalıdır. Bir “yapılacaklar listesi” üzerinden ilerlerler. Oysa organik ve süreç vurgulu yapılar söz gelimi “Risalelerin anlaşılması ve yaygınlaşması” gibi bir meseleyi odak haline getirirler, içe kapalı değillerdir, belirgin bir ajandaları yoktur. Hal böyle olunca birinci türden yapılarda parayla ilişkiden evlilik yönetimine, bağlının zihinsel olarak biçimlendirilmesinden hangi partiye oy verileceğine değin geniş bir “organizasyon” hikayesi ile karşılaşırız. İkinci tür yapılarda ise “insan odaklılık” diyebileceğimiz bir durum vardır.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Mustafa Kemal’in askeri değil Türkiye’nin leşkeriyiz 23 Kasım 2024 | 179 Okunma O sınırın nerede olduğunu bulsak mı? 19 Kasım 2024 | 276 Okunma Bir kapı nereye açılır? 17 Kasım 2024 | 199 Okunma Benzersizlik anlatısı ya da senden sekiz buçuk milyar daha var 16 Kasım 2024 | 1.055 Okunma Bir teklif: Türkiye’nin küresi 12 Kasım 2024 | 271 Okunma