O sabah, Mecusi rahibi olan babası her zamanki gibi sırtına çuvalı almasına yardımcı olup “çabucak bırak gel” diyerek yolladı onu. Sırtında çuval, şehri boydan boya geçip ta ileriye, yeni tapınağın inşa edildiği alana doğru yürümeye başladı ve o müziği yeniden duydu yolun ortasında.
Günlerdir o müziği duyuyor, günlerdir o müziğin geldiği binaya girip o eşsiz, o benzersiz tınıları dinlemek istiyordu. Fakat babası sürekli “çabucak” dediğinden cesaret edemiyordu buna. Duramıyordu bir türlü.
Fakat bu sefer başka, başka bir hususiyeti vardı müziğin. Sanki kendisi için de çalıyor ve şehrin bütün göğünü tek başına dolduruyordu. Dayanamadı. Dayanamazdı da. Müziğin yapıldığı binanın önüne geldi. Açık pencerelerden birinden içeri bakmak istedi. Boyu yetişmedi. Sırtındaki çuval geldi aklına. Tapınağın ateşini yakacak kutsal odunlar yani. Sırtından indirdi çuvalı. Üzerine çıktı. İçeride, bir örnek keten...