Arabî çağı çaldılar bizden
Nebi‘nin evinden Fâtımatu‘z-zehrâ‘yı çaldılar
Ey Salâhaddîn!
Kur‘an‘ın ilk nüshasını sattılar
Ali‘nin gözlerindeki hüznü sattılar
Ey Salâhaddin! Seni ve bizi toptan sattılar açık artırmada.
Arab‘ın geleceğini çaldılar bizden
Şam‘ı fethettikten sonra işten çıkardılar Hâlid‘i
Cenevre‘ye elçi olarak atadılar.
Siyah fötr şapka giyiyor artık o
Sigara tüttürüyor havyar yiyor
Fransızca homurdanıyor.
Avrupalı sarışınlar arasında
Kâğıttan bir horoz gibi geziniyor’
20. Yüzyılın en iyi Arap şairlerinden biri, belki de birincisi olan Nizar Kabbani, yukarıdaki dizelerle başlayan ‘Halid bin Velid’in işten çıkarıldığının belgesidir’ şiirini bu günler için (de) yazmış olmalı. Yine de ‘rahmetli koca şair iyi ki bu günleri görmedi’ dedim son bir hafta içerisinde yaşananlar karşısında.
Zannedilenin aksine ben, gündelik politikanın içinden de dışından da çok anlamam. Hatta bu anlamama durumunu kendim için bir avantaj da sayarım. Bilhassa dış politikada sorduğum sorulara verdiğim cevaplar vardır tarafımı belirlemek için. Sorular şöyledir: Gâvur kimdir? Gâvurun tarafında olan kimdir? Gâvura kılıç çekmeyi göze alan kimdir?
Gâvur İsrail’dir. İsrail’in tarafında olan bilcümle başka gâvurlardır. Gâvura kılıç çekmeyi göze alan Hamas’tır. Demek ki benim tarafım Hamas’ın hemen yanı, hizası, ayakucudur.
Gâvur Sisi’dir. Sisi’nin tarafında olan Amerika, Suud ve diğer bazı aşağılık emperyalist oluşumlardır. Gâvura kılıç çekmeyi göze alan İhvan’dır. Demek ki İhvancıyım.
Burada iki hususa dikkat isterim. İlki ‘gâvurluk’ tanımı… Şudur: Müslümanların kendi başlarına var olmalarına, kendi kararlarını kendi başlarına almalarına, kendi yollarını bağımsız şekilde yürümelerine karşı çıkan kimse, hangi organizasyonsa o gâvurdur. Dolayısıyla bu kavramsallaştırma ‘din bağımsız’ bir kavramsallaştırmadır. Müslümanken de ‘gâvur’ olabilmek mümkün olduğu gibi Hristiyan iken ‘gâvurluk yapmamak’ da mümkündür.