Yazılmamış şiirlerin, gidilmemiş şehirlerin, girilmemiş kalplerin, kurulmamış cümlelerin, başlamamış hikayelerin, edilmemiş kavgaların, verilmemiş sözlerin, alınmamış intikamların, demlenmemiş hayatların, beklenmemiş mutlulukların çetelesini tutarak yaşlanan, yaşlandıkça dünyadaki tek sevincini “bugün de ölmedik şükür” olarak belirleyen o adamın öyküsünü anlatmaya niyetim yok.
Anlatmaya niyetim yok. Çünkü dinlemezsiniz o adamın öyküsünü. Çünkü siz, hatıralardan ve hayal kırıklıklarından, uykusuzluklardan ve eklem ağrılarından, çelişkilerden ve başarısızlıklardan yapılmış insanlarla aranızda bir uzun mesafe, bir uzaklık olsun istersiniz. Güneşli, güzel günlerin peşine düşüp baharın gelmesini beklemektir itiyadınız. Siz iyice tasarlanmış buketler, insanı mutluluktan deliye döndürecek incecik yaz yağmurları, her detayı düşünülmüş telaşsız uzun yemekler ve muhteşem sonlar peşindesiniz. Size dert anlatılmaz.
Size dert anlatılmaz. Size masal bile anlatılmaz aslına bakarsanız. Çünkü Kaf Dağı’nın ardındaki prensesin güzelliğine takılıp gidersiniz siz. Gözlerindeki buğuya, yanaklarındaki çillere, saçlarının altın rengine asılı kalırsınız. Hatta belki aranızdan çok azınız...