“İnsanın bozulduğu yer hırstır usta. İnsanın fıtratını yerinden eder hırs. Mal hırsı, mülk hırsı, makam, mevki, mansıp hırsı… Ama ille de şu başarı hırsı yok mu başarı hırsı? Başarmanın o zehirli hırsı yok mu? O bitirir insanı. Bitirir de işte böyle buraya kadar düşersin düştüğünde…”
Ona herkes “Haydo” diyordu. Hiç sorma gereği duymadım adını, o da hiç söylemedi. Haydo işte. Hırpaniliği yüzünden yaşını tahmin edemediğiniz, ekmeğe ve şaraba parası yeterse o geceyi uyuyarak geçirebilen Haydo. “Uyumak” dediğim de şu. Kentsel dönüşümün içine ettiği güzel semtimizin kentsel olarak dönüşememiş son birkaç gecekondusundan en kötüsünde yaşıyordu Haydo. Otuz metrekarelik bir mezbelede sekiz, belki de onuncu yılıydı.
Eski öteberi yahut kuru-diri yiyecek götürdüğüm günlerde birkaç sefer dışarıdan da olsa gördüm evin içini. Yerde bir yatak, yatağın yanında da üst üste konulmuş elbise, pılı-pırtı, hepsi o....