Ortaya çıkan manzaranın çirkinliği çok ama çok net: İsrail, kendi azgın emellerini hayata geçirebilmek için “dünyanın en şımarık ülkesi” olma performansını sürdürüyor ve zalimlikte, aşağılık operasyonlarda eli artırdıkça modern Batı dünyası, yani Hristiyan kulübü, “devam” diyor İsrail’e.
Bu Hristiyan kulübü, “yaptığı herhangi bir şekilde sorgulanamaz, kimi nasıl katlederse etsin hesap sorulamaz” bir ülkeye dönüştürdüğü İsrail’in akıl dışılığını biraz olsun dizginlemek yerine sürekli ve kesintisiz olarak bu akıl dışılığı besleyen ve bu yanıyla “dünyanın sonunun gelmesiyle de, üçüncü dünya savaşının fiziken çıkmasıyla da herhangi bir sorunu olmayan” bir yere dönüştü.
Zaten Batı’dan umut hiç olmamıştı da, artık umudun kırıntısının bile kalmadığını da bütün veçheleriyle anlamış bulunmaktayız.
Elimizdeki yalın gerçek şu: İsrail durmak, dahası durdurulmak zorunda ve bu terör organizasyonu güçten, tüfekten, mermiden başka hiçbir dilden anlamıyor.
İslâm ülkelerinin “bari 1967 sınırlarına dönelim” tekliflerine büyük bir küstahlıkla “hayır” diyen İsrail, nihai hedefi olan “Arz-ı Mev’ûd”u kullanabileceği bütün şiddet enstrümanlarıyla hayata geçirmek dışında...