Yok yok. İki milyar Müslüman’ın asla bir araya gelip de birlikte başlayamadıkları ve birlikte bayram edemedikleri, parçalanmışlığımızın bir işareti olarak göğümüzde ve göğsümüzde asılı duran “ruyet-i hilal-hilalin görünmesi” meselesine girecek değilim. Hem malum, alanım değil. İslam dünyasının dört bir yanında deve dişi gibi fıkıhçılar dururken ve onlar benim “ru’yet-i hilal” değil de “ruyet-i hilal” yazmamı tashih etmeyi İslam âleminde yaşanan acılardan daha çok önemsedikleri için hiç oralara girmeyeyim ben. Onlar bize, iftar etmek için yiyecek bir şeyleri olmayan insanların oruçlarının kabul olup olmayacağının fetvasını bulup versinler.
O halde nedir başlıktaki cümle ile kastettiğim. Yani hilalin görünmesi Ramazan’ın geldiğini niçin göstermesin?
Ayetlere “zart zurt diyen” adamları tekfir etmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen, çünkü tüm kariyerini o yavşaklara borçlu olan bazı zerzevat-ı kiramın beni “yeniden” tekfir etmesini göze alarak yazacağım: “Çünkü Ramazan, inanmış, iman etmiş, teslim olmuş, Allah’tan gayrısına ‘eyvallah’ etmeyen Müslümanların üzerine bir bereket, bir rahmet, bir kurtuluş vesilesi olarak gelir de ondan.”
Dolayısıyla bu yıl...