Sordu birisi: “Çöl neresidir?”
Oturdu yerde yekindi meclistekilerden biri. Acelesi varmış gibiydi. “Çöl” dedi, “üzerinde yaşadığımız yerdir. Kaktüslerin, develerin, vahaların ve kumun olduğu yerdir çöl.”
Bir başkası daha tumturaklı bir cevap vermek için araladı dudaklarını: “Çöl diye insanın yolunu bulmak için yıldızlardan başkasına güvenemediği yere derler.”
Bir başkası kişisel hale getirdi işi: “Çöl benim çocukluğumdur. Uzun sürmüş yalnızlığımdır” dedi.
Sessizliğin ardından gözler o ünlü çöl bilgesine, o hayatını düşünmek ve ibadet etmek arasında iki eşit parçaya bölmüş, yüzü kum yenikleriyle yıllanmış o pirifaniye döndü. Gülümsedi bilge. “Çöl” dedi, “içinden çıkamadığımız yere derler, yaşadığımız...