Önce kalbime baktı. Tuz yalamış bir oğlağın suyu gürül gürül akan bir ırmağı bulması gibi oldu. Kırk yıldır bir hücrede yaşayan bir suçluya “artık serbesttin” demişler de güneşi ilk kez görmüş gibi oldu. Bir kamaşma oldu.
“Serbest değiliz efendim, bir şeyle mukayyetiz” diyesim geldi geldi gelmesine ama kalbime baktığı o dakikayı hiçbir şey bozmasın, bir çıt çıkmasın, rüzgâr perdeleri havalandırmasın, ta uzaktan bir bebeğin gülümseme sesi bile gelmesin istedim.
Şairin, “sanman taleb-i devlet ü câh etmeye geldik / biz âleme bir yâr için âh etmeye geldik” derken mübalağa ettiğini düşünmekten vazgeçtiğim yer tam orasıydı ve tam o andı.
Kalbime baktı. Kalbim, bir ırmağın bir okyanusa aktığı bir deltaya dönüştü böylece. Uçsuz bucaksız yemyeşil çayırlarda yılkı atları koşuşturmaya başladı kalbimde. “Dur”...