“Kendi mitolojisini kuran, sonra ona inanan, en sonunda da o mitolojiden başka hiçbir hakikat yokmuş gibi davranan kötü Yunan komutanlarına benziyorsun” dedim. “Nasıl yani?” diye sordu.
Oturup o yüksek kültürün üretildiğini, o pozun verildiğini, o ayakkabının giyildiğini, o gönderinin yollandığını, o sohbetin edildiğini, öbür pozun da verildiğini anlatacak halim yoktu ya. Yok bir de “püriten ahlaka itiraz etmek için Duchamp o pisuarı ters çevirince bitti o işler bebeğim” diyeydim de tam da o nefret ettiğim adama dönüşeydim. Tövbeler tövbesi. O atkı takıldı abicim. O diğer poz da verildi. O kritik yapıldı. Nasıl derler? O yapı söküldü. O rekonstrüktif yaklaşım bile şey edildi yani. Hatta Emrah, şarkısını bile yaptı onun: “Faydalar faydasız, imkânlar imkânsız / uzayan gecelerde saatler zamansız.”
Ben de sustum. “Suskunluğum asaletimdendir” cümlesini ögelerine ayırdım içimden. Kalktım. Her zamanki...