Bilinen meseldir.
Vakitlerden bir vakit köylerden bir köyde adına Abdülkadir derler bir çocuk yaşarmış ki daha çocukken bile belliymiş sultanların sultanı olacağı.
Bir gün tarlada öküzler çift sürerken onların kuyruğunu yakalayıp oyun oynamaya başlamış Abdülkadir. Çocukluk neşvesiyle akşama kadar öküzlerin ardından koşturup durmuş. Zeval vaktine yakın, bir ses erişmiş kulağına. Ses ona demiş ki: “Sen bunun için yaratılmadın Abdülkadir, senin bu dünyadaki vazifen bu değil, oyunun eğlencenin peşinde vakit tüketme.”
Abdülkadir, irkilerek bırakmış oyunu. Doğruca, anacığının yanına varmış. Demiş ki: “Ana, beni bırak ki Bağdat’a gidip ilimle meşgul olayım, bilmediğimi öğreneyim.”
Anadır, bir parmak çocuktan hemeninde ayrılmaya elverir mi gönlü? Vermez elbet. Tane tane konuşmuş: “Can parçam, kıymetlim, iki göz bebeğimin birincisi. Sen gidersen ben ne olurum. Kanadının biri koparılmış bir kuşa dönmez miyim? Kolum yanıma düşmez mi? Senin hasretine nasıl dayansın bu yaşlı yüreğim?”
Abdülkadir, çaresiz, o gün tarlada başına gelenleri, duyduğu sesin kendisine neler dediğini birer birer anlatmış anneciğine.