Döneleyip durduğu, daldığı anlarda da türlü tuhaf rüyalar gördüğü yatağından “hay” deyip kalktı. Eliyle mumu aradı karanlıkta. Vura vura kavdan ateş aldı. Oda ışılayınca “bir abdest almalı” deyip kapının önüne yürüdü.
Güğümdeki su gecenin ayazını sindirmişti içine. Yüzüne ilk çarptığında “hay” dedi yine elinde olmadan.
Gece namazını uzattıkça uzattı. Bacakları yorulana kadar kıyamda, başının döndüğünü hissedene kadar secdede, ayaklarının uyuştuğunu anlayana kadar son oturuşta kaldı. Namazı bitirince yine elinde olmaksızın “hay” dedi.
“Bre hele şu mollaya bak ki tasavvuf ehli gibi cezbeye gelir” diyerek kınadı kendini. Mumun aydınlığında Nesefi tefsiri talim etmeye başladı.
Son zamanlarda hali hal, kali kal değildi. Ne Nesefi tefsirine sığabildi, ne mumun aydınlattığı hücresine.
Öğrenciler uyanmasın diye ayaklarının ucuna basa basa dışarı attı kendini. İncecik Bursa ayazından bir medet umdu.