10 yıl önceydi. Üst üste iki sayfa kitap okuyamıyor, okusam da hiçbir şey anlamıyordum. Her şeye koşturuyor, hemen her şeyi unutuyordum. En son bindiğim takside taksiciye zihnimi toparlayıp evimin yolunu tarif edemeyince dedim ki kendime “oğlum İsmail, sen en iyisi işinin ehli bir doktora git.”
Tıbbi adı değişik tabii ama “yetişkin hiperaktivesi” teşhisi konuldu bana kabaca. 2 yıl, hani şu üniversite öğrencilerinin final dönemlerinde dikkatlerini toplamak için peşinden koştukları o kırmızı reçeteli ilacın daha ağır bir formunu kullanıp toparladım kendimi. Şimdi oturunca 100 sayfa kitap okuyabiliyor, evimin yolunu da unutmuyorum.
Athena Gökhan isimli kardeşimizi jürilik yaptığı yarışmada rastlantısal olarak izleyince “eşekten düşenin halini eşekten düşen anlar” sözü mucibince verdim hükmümü: “Bu arkadaşta yetişkin hiperaktivesi var, Allah şifasını versin.”
Bu konuda uzmanlar diyor ki “bilhassa borderline ve türevleri ile hiperaktivite birleşip kombo yaparsa tedavisi oldukça zor bir durumla karşı karşıya kalır bireyler.” Allah korusun cümle ümmetin Muhammed’in çoluk çocuğunu.
Bu, burada bir dursun.
“Sevimli, turuncu kafalı çocuk” imajını yürütebildiğin kadar yürütürsün, güzel imaj; ama bunun yanına bir şey daha eklemen gerekir: İşini iyi yapmak.