O aralıktan bakarken gördüğümün siz olduğunu düşündüm uzun süre. Siz miydiniz, bir başkası mıydı, bir başkasıysa kimdi? Yanlış sorulara doğru cevaplar arayan biri olduğumu biliyorum. Yanlış sorulara doğru cevaplar aramak doğru sorulara yanlış cevaplar vermekten daha doğru geliyor bana. Zor bir Japon bulmacasının bir türlü çözülemeyen son parçası gibi geliyor. O aralıktan bakarken gördüğüm siz değilsiniz. Başkası değil. O aralıktan bakarken gördüğüm ben de değilim. Gölgesi, kendimin.
O aralıktan bakarken gördüğümün kendimin gölgesi olduğunu düşünmek için çok neden var elimde. Kimsenin uğramadığı, varlığından bile haberdar olmadığı terk edilmiş bir deniz feneri gibi hissediyorum kendimi çünkü. Önce deniz fenercisi o yaşlı adam terk etti beni. Ardından ışık unuttu ziyasını dört bir yana saçmayı. Sonra insanlar unuttu orada olduğumu. En sonunda da tarih… Söz konusu unutmak olunca vicdansız, küstah, zalim biri olup çıkıyor tarih. Kepeklerinden ayırma zahmetine bile girmeden öğütüyor insanı taş değirmeninde.
O aralıktan bakarken gördüğüm ben değilim, gölgemdir. Çünkü “ben bir başkasıdır” demiş adam. Ben bir başkasıyım. Gölgem bir başkasıdır. Daralan vakitlerin, büyük açmazların, sıkıntılı gece uykularının gölgesi benimdir. Ben gölgemim. Zor bir Japon bulmacasının… Bunu söylemiştim size zaten. Yaşlanıyorum. Bağışlayın beni. Gözlerimin dolmasına engel olabilirdim eskiden. Ağlamamı bastırabilirdim. Yüzüme bir maske takıp sağa sola sıcak gülümseler fırlatabilirdim. Artık yapamıyorum bunu. Gözümün ucuna gelen yaşları zapt edebilmek için bir neden bulamıyorum kendime. Gözlerim ve uçları serbest yaşıyorlar artık. Onları kurtardım esaretten. Çok uzun sürdü bu. Gambiya’dan, Kongo’dan, Afrika Sahrası’ndan g...