Büyükçe bir şehrin yerel yönetiminin gençlik ve eğitim hizmetleri yetkilileri ile sohbetimden hatırladığım bir şey var. Onu anlatmak isterim önce.
Gençlik ve eğitim hizmetlerini alışıldık şekilde “başarılı öğrencilerin daha da başarılı olmaları” için kurgulayan önceki yönetimin aksine, bu arkadaşlar işlerinde çok yetkin insanlar oldukları için “peki ama başarısız çocuklar, ötekiler, dezavantajlılar ne olacak?” sorusunun da peşine düşmüşler doğal olarak.
Benim ilk teklifim şu olmuştu: “Sivil toplum kuruluşlarıyla, dini cemaatlerle işbirliği yapılabilir bu çocuklar için.”
Aldığım cevap sert ve üzücüydü: “İsmail abi, değil toplumun en alt katmanındaki öteki çocuklar, STK’larımız Anadolu lisesi ya da proje okulu olmayan imam hatiplerde bile program yapmak istemiyorlar. Varsa yoksa başarılı, parlak, zeki çocukları kazanmanın derdindeler. Hayır işi hariç, böyle durum.”
Tekrar yokladım tabii ki. Tek tek STK isimleri vererek falan. I-ıh. Hiçbirinin ama hiçbirinin “öteki çocuklar”a emek vermeye niyetli olmadığını ifade ettiler.
Benim seneler önce “zaten dindar ailelerin zaten dindar çocuklarına kendi inandıkları dindarlık biçimini aktarmak” dediğim...