Olsun.
Biz de hayallerimizi ustalığı biraz sıkıntılı bir marangozun alelusul yaptığı bir sandığa kaldırırız. Naftalin satılmayan aktarlarda beyhude yere ararız hatıralarımızı koruyabilecek bir şeyi. Sonra belki Alim’in sesinden yapılmış bir şarkıya sığınırız. Bilirsiniz, şarkılara sığınmak hayalperestlerin kalesidir ve bu büyülü kalenin burcuna dikecek bir sancak aramakla geçer hayalbazların ömrü.
Olsun.
Biz de önünde yorgun kamyoncuların uyukladıkları bir yol kenarı lokantasında dururuz. Ağır karbonatlı çaylara sodaya kırılmış Gripinler ekleriz ve buluruz yaşayıp gitmenin bir yolunu. Yaşayıp gitmek kaderdir durduğumuz, durakladığımız, soluklandığımız ve nefes alamadığımız bu handa. “Gülümseyin çekiyorum” denilen fotoğrafların en olmayanı bizizdir çünkü. Kimse bize “bir de seni tek çekeyim” demez....