“Sen o adam değilsin. Üzer seni bu kız, paramparça olursun” dedim, ama dinletemedim.
Şimdi Allah var, günlerden bir gün başını yerden kaldırıp da itiraz ettiğini görmedim söylediklerime. Fakat itibar da etmedi. Öyledir zaten o. İtiraz etmez, dinler yahut dinlermiş gibi yapar ve sonunda bildiğini okur. Sonunda canının yandığıyla, acıyan yarasıyla kalır.
Daha rahmetli İhsan abi sağdı. Takımın Süper Amatör’e çıktığı sene işte… Anası buna bir kız buldu. Kız da bildiğimiz kız. Aşağı mahallede Hayri abi yok mu, Kömür İşletmeleri’nden emekli. Onun büyük kızı. Hacer. Evinin kızı. Liseden sonra bir iki çalışmış ama kulak asma. Daha ziyade “bir hayırlı kısmet çıksın” diye yol gözleyen taze.
Ben Neriman teyzeden haberi alınca market yolunda bir ince pusuya yattım bununla. Gördü bu Hacer’i. “Güzelmiş” dedi. Dedim ki “dünya ahret bacım olsun çok güzel. Kaçırma işte sen bunu. Hayır bizim gibi işsiz güçsüz tayfası olsan takıl diyeceğim biraz daha. Ama askeri yedin, havaalanında da güvenlik işini kaptın, sırtın yere gelmez. Peder bey de üst daireyi verecek. Daha nedir yani? Yaptın işte itliğini altı ay bir sene. Çek artık kuyruğunu da gir hizaya.”
“Doğru diyorsun abi” dedi o gün bana. Ben de “o zaman hayırlı olsun” dediydim. Demek o işte hayır yokmuş.
Rahmetli babası İhsan abi yüzünden başladı biliyor musun? Bayılırdı rahmetli konuya komşuya yardım etsin, milletin eksiğini gediğini tamamlasın. Mahalleye elinde üç yaşında bebesi bir hanım ablamız gelmiş, ona para harcatmak olur mu? İhsan abi haber saldı bize. Gittik evin boyasını badanasını yaptık hayrımıza. Taşınma günü de yüklendik buzdolabını, vitrini falan.