İlk notum Pötürge’den olsun. Keşke seçim hiç olmasaydı, keşke sandığa hiç gitmeseydik de siyaset için silah çekip adam öldüren, geride gözü yaşlı yetimler bırakan o aptal gözü dönmüşlük hiç yaşanmasaydı. Bütün siyasi partiler toplanıp bir araya gelse, bütün dünya toplanıp bir araya gelse o yavruların saçını okşayacak, üzerini örtecek bir babanın yerini dolduramaz. Bunu o ya da bu parti ayırmadan söylüyorum. Siyaseten çekişmeyi “varoluş çekişmesine” döndüren, politik rekabeti “ötekileştirme çekişmesine” döndüren o politik dil yerin dibine bataydı da o çocuklar yetim kalmayaydı.
İkinci notum Ankara’ya olsun. Açıklandığı ilk gün çevremdeki herkesin üzerine ittifak ettiği cümle “Özhaseki yanlış aday” cümlesiydi. Hem Ankara seçmeninin ortalamasına uzaktı hem de Ankara’yı kazanmak için gereken parlaklığı barındırmıyordu siyasi karizması... Açık konuşayım. Mustafa Tuna ya da Turgut Altınok isimlerinden biri elini kolunu sallaya sallaya, hele -adaylık için adı da geçen- Süleyman Soylu eze eze alırdı bence Ankara’yı. Tayyip Erdoğan’ın Ankara adaylığı için Özhaseki’yi niçin tercih ettiği de, “anketlere güvenmiyorum” açıklaması da benim için büyük bir merak konusu olarak kalacak.
Üçüncü notum, Cumhur İttifakı’nın Güneydoğu’da elde ettiği başarıya dair olsun. Bunu beklemiyordum. Bölgeye her gittiğimde “kayyum belediyeciliğinin” ortaya koyduğu hizmetleri yerinde görüyordum ama yine de bu sonuçları beklemiyordum. Her şeye rağmen bölge insanının tercihinin HDP olacağını düşünüyordum. İyi ki yanılmışım. Şırnak, Muş, Ağrı ve Bitlis’te Cumhur İttifakı’nı tercih etti bölge insanı. Siirt’te başa baş bir sonuç çıktı. HDP açısından bunun tek bir adı var: Hezimet. Keşke bu sonuçlar HDP’nin “dağdan emir alan” görüntüsünün değişmesine yol açsa. Yol açar mı? Elbette açmaz. Ama yine de ben “keşke”mi şuraya bırakayım. HDP’nin rolünü “sürdürülebilir gerginlik”ten “normal siyaset dili”ne evriltmesi memleket için kazanım olur zira.
Dördüncü notum MHP’ye ve İYİ Parti’ye olsun. Cumhur İttifakı’nın içinde 11 il kazanan MHP ve Bahçeli bir tarafta, Millet İttifakı’nın içinde tek bir il kazanamayan İYİ Parti ve Akşener bir tarafta. Doğrusu “ırkçılığı ve mülteci düşmanlığını müesses hale getirmeye gayret sarf eden” bir parti görünümü veren İYİ Parti’nin bu yerel seçimde “çırak çıkması”, tıpkı HDP’nin yaşadığı hezimet gibi çok ama çok hoşuma gitti. Partisine 11 il kazandıran Bahçeli’nin kurtluğu yanında Akşener’in iş bilmezliği de çok sırıttı tabii.
Beşinci notum Fatih’in İYİ Parti adayına olsun. 278 bin seçmenli ilçede “mülteciler defolsun” kampanyası yapan faşist aday İlay Aksoy sadece 9.463 oy alabilmiş. Yüzde 4,4 yani. Faşizme geçit ve prim vermeyen Fatih halkını tebrik ederim kendi adıma. Mülteci düşmanlığı yapan faşistlere çok sağlam bir tokat attılar. “Mültecilerin oluşturduğu sorunların farkındayız ve hepsini hem vatandaşımızın hem de mülteci kardeşlerimizin iyiliği için çözeceğiz” diyen Ergün Turan ise Fatih’in yeni başkanı oldu.
Altıncı notum, Ekrem İmamoğlu Kur’ân okuyunca, “Sen git tombala falan oyna, bilmediğin işlere karışma, tecvidin kötü zaten” diyen Tuğrul Selmanoğlu’na ve “İstanbul’u abdestsiz ağızlara teslim etmeyeceğiz” diyen Abdurrahman Uzun’a olsun. Sanırım yaşım ikisinden de büyüktür. Dolayısıyla bir abi tavsiyesi olarak alsınlar bunu: Güzel kardeşlerim, buradan ve bu şekilde vermeye çalıştığınız şey destek değil, zarar olur ancak. Kur’ân okununca bize düşen susup dinlemektir. Kimsenin ağzının abdestli olup olmadığını bilemeyiz. Kalplerde olanı bilen yalnızca Allah’tır. Dolayısıyla din dilini gündelik politikada bunca hoyrat kullanmanızın bir faydası yoktur, zararı çoktur. Lütfen çok dikkat edin buna. Bu söylediklerimi düşünmek yerine bana ateş etmeyi seçeceksiniz muhtemelen. Eh, canınız sağ olsun yahu. Kurşun değmeyen yerimiz mi kaldı?