Üç bakımdan sıkıntılı.
İlki, “asrın felaketi” olarak tanımladığımız bir doğal afetten sonraki ilk bayram ve hepimiz için büyük, çok büyük bir imtihana işaret ediyor bu durum.
İnsanoğlu, tabiatı gereği unutmaya meyyal. Depremin üzerinden üç ay bile geçmemişken orada ne olduğunu da, bölgedeki ihtiyaçları da, bundan sonra ne yapılması gerektiğini de unutmaya başladık. Oysa henüz unutmak için erken, çok erken.
Bu bakımdan bu bayramda gönlü kırık, yaslı, çaresiz hisseden depremzede kardeşlerimizin bu kırgınlıklarına bir de “unutulmuş olmak” yükünü yükleyemeyiz. Tanığımız, tanımadığımız tüm depremzede kardeşlerimize bir selamı, bir duayı, bir teselliyi ikram etme vazifemiz var bu bayram. Bunun için fırsat çok. Yeter ki o fırsatları değerlendirmeye niyetimiz ve azmimiz olsun.
İkincisi, epeydir tehlikede olan kardeşlik hukukumuz.
Türkiye için çok önemli bir seçimin tam öncesinde bayram sofralarımızı, aile cemiyetlerimizi politikanın iştahlı ve kavgacı diline teslim etmemek elimizdedir. Başkaları adına yürüttüğümüz ikame kavgalar bayramın neşesiyle dolması gereken evlerimizi yükselen seslerin, bağırışın çağırışın odağı haline getirirse, kadınlarımız...