“Sosyal medya devleti” tanımı bana değil, Süleyman Ragıp Yazıcılar kardeşime ait. Çok isabetli bulduğum bu tanım, uzun süredir beklettiğim birkaç meselede imdadıma yetişti.
Gördüğümden beri aklımın bir ucunda dolaşan, “yahu bunu bir şekilde yazmalı, ama nasıl?” diye düşündüğüm bir sosyal medya gönderisi var. Önder Şeren isimli bir fenomene ait. 1993 yılında İstanbul’da konser vermiş grupları yazıp “bizim nesil de seçim meçim işte…” diyerek bağlıyor meseleyi.
Sadece Önder Şeren’le kalsa yazmazdım. Son zamanlarda 90’lı yıllarda siyaset yapmış bazı isimlerin yan yana çektirdiği fotoğraflar üzerinden “ah ah, eskiden böyle değildik” serzenişleri falan da görüyorum sağda solda.
“Sosyal medya devleti” biraz böyle çalışıyor. “Anlık, parçalı, ham” bir fikirsel düzlemle belirliyor olumlayacağı ya da eleştireceği şeyi.
2019 yılında bunları görüp “gerçekten 90’lar iyiymiş” diyecek bir sürü insanın varlığını bilmek, yani saptırılmış bir tarihsel-sosyal gerçekliğin varlığından haberdar olmak biraz can sıkıcı tabii.
Köy yakmaları, Başbağlar’ı, Madımak’ı, faili meçhulleri, 99 depremindeki devlet acziyetini, terörün zirve yıllarını, 94 ekonomik krizini, Susurluk’u, Düzce-Sakarya-Akyazı üçgenindeki mafya hesaplaşmalarını, çöp dağlarını, susuzluğu, 28 Şubat’ı, yumruk yiyen kumarbaz başbakanı, meydanda iki anahtar sallayan madrabazı, denetimsiz televizyon yayınlarını, “derin devlet” kavramını, Mehmet Ağar’ı, enflasyon rakamlarını, OHAL valilerini, koalisyon hükümetlerini… Hepsini tek tek anlatsak bize “ama 93’te Metallica, Madonna, Elton John falan İstanbul’da konser vermiş” diyecek, “eskiden siyasiler yan yana fotoğraf çektiriyormuş” diyecek bir dil var ortada. Bu muazzam “kırılma”yı doğru düzgün analiz etmeden olmayacak yani.