“Anlaşılan sosyal medya sayesinde toplumda konuyla ilgili oluşan duyarlılığı giderme görevi size verilmiş. Dürüstseniz bırakın insanlar davanın takipçisi olsun.” “Pis yandaş. Adalet Bakanlığı seni niçin arıyor?” “Katillerin kim olduğunu sen de çok iyi biliyorsun.” “Şu aralar suçu üzerine yıkacak birini arıyorlardır.”
Bunlar, Giresun’un Eynesil ilçesinde hayatını kaybeden Rabia Naz’ın şüpheli ölümü hakkında yazdığım yazıya aldığım sosyal medya tepkilerinin küçük bir bölümü. Konuyu gündeme getirdiğim için aldığım pek çok olumlu tepkinin hakkını yemeden söylemem lazım: Genel olarak kafayı yemişiz ve çok yazık olmuş bize.
Daha geriden anlatayım. Rabia Naz meselesinden habersizdim. Sosyal medyada bir takipçim, “Bu konu hakkında yazmayacak mısınız?” diye sorunca haberim oldu. Orada ne olduğunu anlamak için tabiri caizse gözlerimi kanatacak kadar çok okuma ve telefon görüşmesi yaptım. Rabia’nın ölümünün bir trafik kazasına bağlı olarak gerçekleşme ihtimalini, intihar ihtimalinden çok daha yüksek buldum ve bunu da açıkça belirttiğim bir yazı kaleme aldım. Savcı, polis, hâkim falan değil gazeteci olduğum için de “adaletin tecelli etmesi için” bir çağrı yaparak bitirdim.
Yazımın yayınlandığı gün Adalet Bakanlığı yetkilileri aradı beni. Konuyla ilgili kendileri açısından gerekli gördükleri kimi notları paylaştılar. Kendi açılarından meseleyi anlattılar. Ben de bu bilgileri sosyal medyada paylaştım. Akabinde de Görele Cumhuriyet Savcılığı dava süreciyle ilgili bir açıklama metni yayınladı.
Açıkça söylemekte bir beis görmüyorum. Yazımın bu kadar etkili olması beni sadece tek bir bakımdan memnun etti: Rabia Naz’ın ölümü hakkında gereken adaletin tecelli etmesine katkı sağlama umudu.
O yavruya bir araba çarptıysa ve birileri bunu örtbas ediyorsa tek bir dileğim vardır: İdamın geri gelmesi ve buna sebebiyet verenlerin idam edilmesi. Fakat bir gazeteci olarak meseleye dair şüpheli bulduklarımı paylaşmak ve adaletin tecelli etmesi için kamuoyu oluşturup çağrı yapmaktan başka ne yapabilirim, emin olun bilmiyorum.