O kış, o dağ köyünün o bin yıldır orada unutulmuş iki gözlü damında durmadan hayal kuran, durmadan canı sıkılan, durmadan yenilgiler biriktiren ve durmadan üzülen o kızın adını elbette hatırlıyorum ama size söylemeyeceğim. Sadece o ve ben bileceğiz neler yaşandığını, neler olduğunu.
O yıl ilçe için “sağlık” sadece benden ibaretti. Fakülteyi bitirip de bu ücra ilçenin derme çatma sağlık ocağına tabip olarak tayin edildiğimde kaymakam “Ankara’ya yazdık, iki sağlıkçı ile bir hemşire istedik, lakin durumu siz de biliyorsunuz, bizi unutmaya meyyaldir Ankara. Bir bakıma mecburdur da. Bu kış sizden başka kimsemiz yok” deyivermişti oturmuş bir rahatlıkla…