Ağzı kalabalık arkadaşımız Hüseyin’in kafesinde buluşmaya karar vermiştik. Aslında yadırgamıştım bu iki kızın benimle “sohbet etmek istiyoruz hocam sadece” diye buluşmak istemesini. Çünkü alışıldık bir durum değildi. Tabii ki tanışıyorduk, tabii ki birlikte işler yapmıştık ama müstakilen benimle “sohbet etmek istiyoruz” diyerek buluşmayı istemelerine yine de şaşırmıştım. “İş güç meseleleridir” diye geçirmiştim aklımdan. İşte akıl danışacaklar, yol haritalarına dair fikir alacaklar. İşlerinde atılım yapmak istiyorlardı zira epeydir. Konuşmuştuk bunu.
Tabii ki, mutat olduğu üzere buluşmaya önce ben gitmiştim. Neredeyse kendisini haymatlos gibi hisseden, kaldığı yerde birkaç seneden fazla kalamayan Hüseyin’le kahve kitabı fikrini konuşmuştuk biraz. Bol resimli, kahvenin tarihi ve seneler içerisindeki dönüşümünü anlatan bir kitap olsun istiyordu Hüseyin. Ben, kahvenin emperyalizmle ilişkisini, oluşturduğu ekonomiyi ve benzeri şeyleri de anlatmasını arzu ediyordum. Hani bizim yayınevinin yayımlamayı isteyeceği türden bir kitap olsun istiyordum. Kitabın dili konusunda yardımcı olacağım sözünü vermiştim ona, bir de Amerikano sipariş etmiştim. “Biliyorsun değil mi abi, İkinci...