Neşet Ertaş yetişsin istiyorum imdadıma. Yetişmiyor. Daha doğrusu o bile yetişemiyor. Başımda eşsiz bir zonklamayla baş başa akıyoruz Konya’dan Afyon’a yahut Kırşehir’den Ankara’ya yahut Semerkant’tan Taşkent’e. Bozkırdayız en nihayet. Zonkluyoruz başımla birlik olup. İmdada çağırıyoruz Neşet Ertaş’ı ve modern kimyayı. Gelmiyorlar.
Kendi kuyusunun en dibinde yaşayan mutsuz çocuklara benziyorum. Korkunç sıkılıyorum. Korkunç sıkıldığımı belli etmiyorum kimseye. Birincisi, “ayıp olur” diye düşünüyorum. İkincisi, kimseyi davet etmek istemiyorum sıkıntıma. Çünkü paylaştıkça azalan sıkıntı yoktur. Azalanı yoktur çünkü. Sıkıntı dediğin büyür. Zonklama dediğin artar.
Gençliğim boyunca “bunalım mı takılıyorsun yine?” sorusuna muhatap olmuş, kimseye anlatamamıştım korkunç sıkıldığımı ve korkunç zonkladığını başımın. Sonra vazgeçtim. Sıkılmaktan değil, derdimi anlatmaya çalışmaktan.