TÜRKİYE, darbeyle ve darbeye kalkışan FETÖ ile mücadele ediyor; edecek de.
Ancak bu mücadelenin derinliği ve kapsamı daha ilk günden beri tartışılıyor. Kamuda toplu halde işten çıkarmalar, kapsamlı gözaltı ve tutuklamalar, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına el koymalar...
Türkiye, mevcut hâkim ve savcılarının yarısını işten çıkardı ama
öte yandan darbe soruşturmaları nedeniyle yargının iş yükü geçmişe
göre daha da arttı. Geçmişte iş yükünü kaldıramayan yargı bugün
bundan daha büyük bir iş yükünü yarı yarıya (belki daha da az)
işgücüyle kaldırmak zorunda.
Yargıç ve savcı sayısı azaldığı için, biz öyle istemesek de hak
arama yolları kısıtlanmış olacak. Yargıya yaptığımız hak temelli
itirazlar veya suç ihbarları geçmişe göre çok daha yavaş
değerlendirilecek veya belki hiç değerlendirilemeyecek.
Tek başına bu durum bile ileride Türkiye’nin başını çok ağrıtacak
ve belki de ülkemizi bir yol ayrımına getirip koyacak.
O yol ayrımını da söyleyeyim: Türkiye bir gün gelip Batı sistemi ve
hukuku içinde ilerleyip ilerlememe konusunda bir seçime
zorlanabilir. Ne yapıp edip bu yol ayrımına düşmekten kendimizi
kurtarmalıyız. Bunu da bugünden başlayarak bu bilinçle hareket
ederek yapabiliriz ancak.
FETÖ’nün kendi işleme tarzı ve uyguladığı derin gizlilik taktikleri
yüzünden bugün her ihbarın ciddiye alınması gerektiğini, her taşın
altına dikkatle bakılması gerektiğini ben de kabul ediyorum.
Kimsenin kimseye kefil olamayacağı günlerden geçiyoruz.
Tamam bu böyle ama bir yandan da ‘Kurunun yanında yaşları yakmamak’
gibi bir sorumluluğumuz da var.
Birisi birisini ihbar ediyor. Polis geliyor ihbar edilenin evinde
veya işyerinde Fetullah Gülen’in bir kitabını buluyor. İhbar edilen
gözaltına alınıyor, günler sonra da mahkemeye sevk ediliyor, derken
devletteki memuriyetinden atılıyor, bu arada mahkemede
tutuklanıyor.
O kişi kendini savunmaya çalışıyor, kitabı okumadığını, örgütle
bağı olmadığını, zaten kendisinin tamamen farklı siyasi görüşlere
sahip olduğunu vs anlatmaya çalışıyor ama malum iş yoğunluğu ve
hata yapma riskini alamama yüzünden hapse atılıyor. Tutukluluğa
itiraz edilecek ama yargıç bu itiraza ne zaman bakabilecek,
bakabilecek mi?
Suçsuz birini hapis tutmakla Adil Öksüz gibi başta masum gibi
gözüken ama sonra suçlu olma şüphesi çok artan birini serbest
bırakmak seçeneklerinden hangisi kararı verecek yargıcı daha fazla
riske sokar?
Halen FETÖ’den tutuklu veya soruşturma altında pek çok isim var
şahsen de tanıdığım; hiçbirinin darbe teşebbüsünde rol aldığını
düşünmüyorum, olsa olsa en fazla Fetullah Gülen’e (belki bugün
dahil) sempati duymuşlardır. Şimdi bazıları hapiste, bazıları işten
atıldı.