HER şey, en basit atom olan hidrojenle başladı. Büyük Danimarkalı fizikçi Niels Bohr, 1913 yılında hidrojen atomunun modelini ortaya koydu.
Bugün hepimiz biliyoruz, atomlar ortada nötron ve protondan
oluşan bir çekirdek ve o çekirdeğin etrafında dolaşan
elektronlardan oluşuyor. Hidrojen söz konusu olduğunda, yörüngede
bir tane elektron dolaşıyor.
Alman fizikçi Max Planck, radyatörlerin nasıl olup da ısındığını,
ısınan metallerin nasıl olup da renginin kırmızıya dönüştüğünü
araştırırken enerjinin 'quanta'lar halinde emildiğine dair bir
teori ortaya atmıştı.
Hidrojen atomu da enerjiye maruz kaldığında, elektronu bir anda
olduğu yörüngede kayboluyor ve yeni enerji seviyesine göre başka
bir yörüngede beliriveriyordu.
Bakmazsan her yerde bakarsan bir yerde
Bohr'un modeli böyle diyordu; ortaya atıldığı günden beri herkesin
kafasını karıştıran kuantum teorisine göre de, hidrojen atomundaki
elektronun yörüngesini ancak tahmin edebilirdik, önceden kesinkes
bilemezdik. Bilmek için bakmamız gerekirdi ve baktığımız zaman
diğer bütün ihtimallerden oluşan 'kuantum durumu'nu
çökertirdik.
Kuantum Teorisi'ne göre biz bakmazdan önce parçacıklar neredeyse
sonsuz miktarda olasılığın hepsinde birden aynı anda var
oluyorlardı ama baktığımız andan itibaren sadece baktığımız
yerdeydiler. Meşhur 'Belirsizlik teorisi' bunu söylüyordu.
O yüzden Albert Einstein, 'Siz ona bakmıyorken Ay'ın orada
olmadığına mı inanıyorsunuz' diye sormuş, Erwin Schrödinger meşhur
kedisinin aynı anda hem ölü hem hayatta olduğu düşünce deneyini
tasarlamıştı.
Kuantum Teorisi yüzünden gündeme gelen yegâne tuhaflık birden fazla
gerçeklik olması ihtimali değildi; 'kuantum dolanıklığı' adı
verilen bir fenomen daha vardı.
Kardeş parçacıklar mümkün mü?