TÜRKİYE, çok tartışılan ve çok beklenen 4.5G frekans ihalesini nihayet yaptı.
Telefon operatörü şirketler, kendi ticari çıkar ve ihtiyaçlarına
en uygun olduğunu düşündükleri kadar frekansı kiralamak için
kıyasıya bir rekabet yaşadılar.
Üç operatör şirketin toplamda 365.4 Mhz'lik bant genişlikleri için
ödeyecekleri bedel 3.9 milyar Euro oldu.
Bu para, söz konusu frekansları/bant genişliklerini 13 yıl boyunca
kullanmak için ödenen lisans bedeli. Yani şirketler, lisansını
aldıkları bu bant genişliklerinde mobil internet hizmeti verebilmek
için ayrıca yer altında, yer üstünde ve uzayda yatırımlar
yapacaklar. Bu yatırımların toplamı da epey büyük rakamlar
olacak.
Peki sonunda ne olacak? Şirketlerin yatırımlarını tamamlamasıyla
birlikte biz kullanıcılar ellerimizdeki mobil cihazlarla bugüne
göre çok daha yüksek hızlarla ve çok daha yüksek kapasitelerde
internete bağlanabileceğiz.
Yani bu kadar yatırım, internet hızımızın artması için yapılıyor.
(Hızımız artarken internete erişim fiyatının düşüp düşmeyeceğini
bilmiyoruz ama ilk planda bu fiyatların artması bekleniyor.)
Türkiye'deki üç operatöre, yani Turkcell, Avea ve Vodafone'a 'Cep
telefonu şirketi' demek ne kadar doğru, bunu bilmiyorum. Dünyada
yaşanan şey Türkiye'de de yaşanıyor ve telefonlar üzerinden ses
trafiği bu çeşit şirketler açısından neredeyse göz ardı edilebilir
bir gelir kalemine dönüşürken internet trafiği ana iş haline
geliyor. (İddia ediyorum, on yıllar içinde bir zamanların devleri
olan bu büyük operatörlerin Facebook gibi, Google gibi içeriği
elinde tutan şirketler tarafından satın alındığına, o şirketlerin
hizmet sunan bölümleri haline geleceğine tanık olacağız.)
4.5G ihalesinde tanık olduğumuz şey, havadan alacağımız internetle
ilgili bir rekabetti. Ama biliyorsunuz, internete sadece mobil
cihazlarımızla ve telefon operatörlerinin hizmetiyle erişmiyoruz.
Bir de evimizde, çalıştığımız işyerinde, okulumuzda eriştiğimiz
internet var; yer altı kablolarıyla kapımıza kadar gelen.