SİZİ bilmem, benim etrafım ümidini kaybetmiş, kötümserliğin dibine
vurmakta olan insanlarla dolu.
Şöyle bir adım geriye çekilip baktığımızda, gelecekten endişe
duymak için pek çok sebebimiz var.
Birincisi, PKK terörü yeniden hortlamış durumda; üstelik ne hortlama.
İkincisi, güneydeki komşumuz iki ülkede birden savaş var ve biz bu iki savaşın ikisine birden bir biçimde müdahiliz.
Üçüncüsü, ülkemizin ihracatı ve turizm gelirlerinde ciddi miktarda gerileme var; bu gerileme ve diğer pek çok faktör yüzünden döviz kurları büyük bir hızla yükseliyor, bizler de döviz cinsinden hesapladığımızda ciddi biçimde fakirleşiyoruz.
Dördüncüsü, ülkemizde bir darbe girişimi oldu; bu darbe girişimini gerçekleştiren örgüt olan FETÖ ile ciddi bir polisiye mücadele devam ediyor, her geçen gün bu örgütün devlet hayatından sivil hayata kadar her alana nasıl nüfuz ettiğiyle ilgili yeni bilgiler ediniyoruz.
Beşincisi, ülkede siyasi kavga ve kutuplaşma ortamı her geçen gün daha da sertleşiyor, kavgasız gürültüsüz günümüz yok gibi.
Altıncısı, Avrupa ve ABD ile her gün yeni yeni atışmalar yaşıyoruz, ülkenin düne kadar sahip olduğu Batılı ülke kimliği içeride ve dışarıda sorgulanıyor.
Yedincisi, sanki bu sorunların hiçbiri yeterli değilmiş gibi durduk yerde hükümet yasalara göre henüz çocuk olan kızlarla evlenen erkekleri affetme bahanesiyle çocuk tacizini cezasız bırakan bir yasa değişikliğine kalkışıyor.
Daha da sayarım ama burada kesiyorum bizi gelecek endişesine sevk eden sorunları. Ancak sanıyorum bunlar içinde ilk sıraya yazdığım PKK terörü meselesi tek başına bizi geleceğe ilişkin ümitsiz yapan en önemli sorun.
BARIŞ OLMAZSA ÜMİT DE OLMAZ
Türkiye’nin Kürt sorununu ve PKK terörü/şiddeti meselesini çözmeden
başka herhangi bir sorununu çözebilmesi, geleceğe ilişkin ümit
biriktirebilmesi pek mümkün değil.