TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti, orduyu merkeze alarak kuruldu.
Hayır, sadece ideolojik taşıyıcılıktan söz etmiyorum;
fonksiyonel olarak da devletin merkezinde ordu oldu, kalan bütün
kamu kurumları ve hizmetleri ordunun ihtiyacına göre
şekillendi.
Böyle olmasını, Cumhuriyet’in böyle kurulmasını ‘normal’
bulabiliriz. Bağımsızlığı için bir Kurtuluş Savaşı vermiş, işgali
sona erdirmiş bir ulusun beka endişelerini ve yurt savunmasını
öncelemesinden daha doğal bir şey olamaz.
O kadar asker ve savunma merkezliydi ki ilk yıllar, düşman
gemilerinin menzili dışında kalsın diye demir çelik tesisleri
limandan ve daha önemlisi demir cevherinden uzağa yapılıyor;
demiryollarının rotaları askerce belirleniyor; okullardaki müfredat
bile ‘asker millet’ şiarına uygun düzenleniyordu.
DEVLETİN ÇEKİRDEĞİNİ DÜŞÜNMEDİK
Sorun, ordunun zaman içinde ‘Cumhuriyet’in kurucu felsefesi’ denen,
hâlâ tam olarak ne olduğu belli olmayan Kemalist ideolojinin
taşıyıcılığını üstlenmesi, partiler üstü bir siyasi parti rolüne
soyunması ve topluma ayar vermeye başlamasıyla doğdu; yoksa 1960’a
kadar kimsenin asker merkezli devletten fazla bir şikâyeti
olmadı.
Ordunun 1960’taki ideolojik müdahalesi ve müdahaleyi kalıcı kılacak
vesayet kurumlarını oluşturması; bu vesayete rağmen 12 Eylül
1980’de sistemi bir kez daha sil baştan yaratması, vesayeti
ağırlaştırması son dönemde başlıca siyasi tartışmamızdı.
Ama lafa ‘sivilleşme’ ve ‘asker üzerinde sivil kontrolü’ diye
başlayanlar bile, askerin devlet yapısındaki merkezi konumunu
konuşmuyor, onun yerine daha sembolik bazı meseleleri dile
getiriyordu. Konuya sistem diye bakan, bu satırların yazarı dahil,
kimse yoktu.
15 Temmuz darbe girişimi pek çok bakımdan bir milat.
Şimdi hükümet ve Cumhurbaşkanı asker merkezli devleti artık asker
merkezli olmayan bir devlete dönüştürmek için harekete geçti.
BAŞKOMUTAN MI, MECLİS Mİ?
Geçti ama tam olarak ne yapıyorlar? Askerden boşalan merkeze ne
gelecek? ‘Başkomutan’ sıfatını artık her gün kullanan Cumhurbaşkanı
mı, yoksa başka bir kurum, mesela parlamento mu?
Bizim Kurtuluş Savaşımızı aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi
başlattı ve yürüttü, taa ki ‘Başkomutanlık’ kanununa kadar. O
günden itibaren parlamentomuz bugün dahil ikinci planda bir role
itildi.
Baktığımızda bugün devletin yeniden yapılanması adımlarının esas
olarak Olağanüstü Hal rejiminin verdiği bir imkân olan Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisiyle yapıldığını
görüyoruz.
Gerçi henüz bütünlüklü bir kamu reformu gözükmedi; kuvvet
komutanlıklarının Milli Savunma’ya bağlanması ve Genelkurmay’ın
rolünün ‘komuta merkezi’ olmaktan ‘koordinatör’ olmaya indirgeniyor
olması, ordu merkezli devletin bitmesi anlamına gelmez ama belli ki
arkadan gelecek olan bu.
HÂKİMİYET MİLLETİNSE...