TÜRKİYE inanılmaz bir yer sahiden.
Bilgiye, üstelik de rakamlardan oluşan bilgiye karşı
ilgisizliğimiz; analizlerimizi somut veriler yerine kıymeti
kendinden menkul görüşlerimizin ve önyargılarımızın üstüne bina
etme alışkanlığımız kimilerimizi şaşırtıyor. Beni değil.
Rakamlara dayalı bir analiz okumak ilginizi çekerse, bilgiye karşı
ilgisizliğimizin nedenini anlatmaya çalışayım...
Bugünlerde bazı seçkin devlet liselerinden devrim çağrıları
yapılıyor. Öğrenciler okul yöneticilerini türlü çeşitli sebeplerle
eleştiriyor. Olabilir; hatta bu çağrılarda dile getirilen
eleştirilerin çoğunun yerinde eleştiriler olduğunu ben de sağdan
soldan dinlediğim gözlemler sonucu düşünüyorum.
Bildiriler yayınlayarak protesto dalgasına katılan okulların bir
ortak özelliği var: Bu okulların hepsi devlet liseleri ve giderek
belirgin biçimde kötüleşen devlet liseleri sistemi içinde son kalan
birkaç seçkin, sahiden iyi okul. Demek sıradanlaşma, kötüleşme
dalgası onlara da uzanmış.
BÜTÜN RENKLER HIZLA KİRLENİYORDU
Bana soracak olursanız bu vakte kadar iyi bile dayandılar; o
okullar çok daha önce sıradanlaşma kuyruğuna girmiş olmalıydı;
belki girdiler ama bıçak kemiğe dayanınca durumun farkına varıldı,
bilemeyeceğim.
Sebebi basitçe şu: Türkiye’de tam 10 bin 550 lise var. Bugünlerde
konuştuğumuz 20-30 okul.
Türkiye’de tam 5 milyon 607 bin 643 lise öğrencisi var. Bu
liselerden bu yıl 912 bin öğrenci mezun olacak. Haklı sebeplerle
protestoda bulunan öğrenciler yine toplamın çok küçük bir bölümünü
oluşturan seçkin devlet okulu öğrencileri.
Bu 5 milyon 607 bin 643 öğrencinin sadece 472 bin 611’i (bütün lise
öğrencilerinin yüzde 8.5’i) özel okullarda okuyor; kalanı devlete
emanet. Onların da 3 milyon 798 bin 897’si örgün eğitimde, 1 milyon
536 bin 135’i açık öğretimde.