ÖNCE tartışmasız gerçekle başlayalım: Cumartesi günü Ankara'da yaşanan katliamın hem siyasi hem teknik sebepleri var; bu sebeplerin ortaya çıkmasının sorumlusu ise Türkiye'yi 13 yıldır yönetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarıdır.
Sadece onun da değil; temmuz ayından beri Türkiye'de siyasi şiddet sonucu hayatını kaybeden 700'e yakın insanın ölümünün sorumluluğu da bu partinin ve iktidarın üzerindedir.
Çok mu ağır bir sorumluluk? Evet, öyle. İktidar olmak ve siyaset yapmak böyle ağır sorumlulukları da üstlenmeyi gerektirir. Demokrasilerde, yaşanan fenalıkların hesabını sorabileceğimiz yegâne kurumdur siyasi iktidar.
Cumartesi günü yaşadığımız katliam için veya temmuz ayından beri yaşadığımız ağır terör ortamı için milyonlarca şey söyleyebiliriz; türlü çeşitli siyasi ve teknik yorumlar yapabiliriz ama bir şey değişmez: 'Sorun' diye adlandırdığımız her şeyi çözmek iktidarların görevidir; çözemediyse sorumluluğunu yeterince iyi yerine getirememiş demektir.
Zamanı geri çeviremeyeceğimize, yeniden cumartesi sabahına veya haziran ayının başına dönemeyeceğimize göre, bundan sonrasını düşünmeli, son dört ayda yaşadıklarımızın bir daha yaşanmaması için neler yapılabileceğine bakmalıyız.
Ülkemizde üç pazar sonra milletvekili genel seçimi yapılacak; bu seçimden tek başına iktidar olarak çıkmayı uman ama bu gerçekleşmese bile Meclis'te en büyük grupla temsil edileceğine kesin gözüyle bakılan siyasi parti yine AK Parti.
Demek ki, bugünün sorunlarının çözüm adresi, en azından çözüm ortağı adresi de aslında şimdiden belli.
Türkiye, terör saldırılarının hedefi haline gelmesine neden olan politikalarının ve uygulamalarının hiçbirini değiştirmeden bu saldırıların olmasını nasıl engelleyecektir?