CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan kaçınılmaz olanı söyleyip Suriyeli mültecilerin bir bölümüne vatandaşlık verilme planlarını açıklayınca içimizdeki ırkçıların önemli bir bölümü de ortaya çıktı.
Ama henüz hepsini görmedik.
Bizim ırkçılarımız Suriyelileri istemiyor.
Peki ama ne yapacağız? Onları savaşa ve ölüme geri mi göndereceğiz? Burada toplama kamplarına mı kapatacağız? Denize mi dökeceğiz? Otobüslere bindirip Yunanistan veya Bulgaristan sınırına mı bırakacağız?
Türkiye’nin bütün dünyadan övgüler alan mülteci kampları var; iki tanesini ben de gördüm.
Tamam ama bu kamplarda ancak geçici barınma olabilir; ne bileyim bir doğal felaket yaşanmıştır, insanlar bir süre burada barınır ama sonra döner. Oysa bizim kamplarımızda yıllardır yaşanıyor.
Hiç düşünüyor musunuz, bu insanların bir günü nasıl geçer diye. Aynı kampta on binlerce canı sıkılan insan; yapacak iş yok, zaten büyük bir travmadan kaçılmış.
İşte tam da bu sebeple o kamplar geçici olabilir ancak; kalıcı olunca sorunlar çıkması kaçınılmaz.
ÇÖPÜN YANINA SIĞINMIŞ AİLE
Aynı şekilde, ülkemizde doğan çocukları var Suriyeli göçmenlerin; onlarla beraber kaçan küçük çocuklar var.
Tam hesabı kimse bilmiyor ama eğitim çağında 700 bin Suriyeli olduğu söyleniyor Türkiye’de.
Gece yarısı Etiler’de bir çöp konteynırının yanına sığınmış anne ve iki küçük oğlunun yüzleri günlerdir gözümün önünden gitmiyor. Dilencilik ve sokakta yaşamak o ailenin seçimi olamaz.
Kaçınılmaz olanla yüzleşme zamanı: Suriye’den göçenlerin hatırı sayılır bölümü ülkemizde kalacak, bizimle birlikte yaşayacak, bizimle kader ortaklığı yapacak artık.
Soru şu: Onları toplumumuza entegre mi edeceğiz, yoksa asimile etmeye mi çalışacağız?