BUNU her seferinde tekrar etmekten kaçınmıyorum:
Eğer Türkiye daha müreffeh bir ülke olacaksa bunu bilimsel ve teknolojik gelişmelerle yapacak. Yani önce bilimimiz olacak; sonra o bilimi teknolojiye ve yeni ürün tasarımına çevirmeyi başaran mühendislerimiz; ve son olarak da o yeni ürün ve tasarımları pazara sunacak girişim sermayemiz.
Bu zinciri bazıları görmezden geliyor, bir-iki parlak çocuk çıksın Batı’daki teknolojinin bir benzerini Türkiye’de de gerçekleştirsin ve bu iş olsun bitsin diye düşünüyorlar. Oysa hayır, zincir bir bütün. Ve bilimle başlıyor her şey.
İRAN’LA BİLİMSEL KIYASLAMA
Geçen hafta Cumhuriyet’te Orhan Bursalı, Türkiye ile İran’ı bilimsel, eğitim altyapısı ve ekonomik çıktı açısından kıyaslayan çok faydalı iki yazı yazdı. Onu teyiden Taha Akyol da Hürriyet’te bir yazı kaleme aldı.
Türkiye ile İran’ı kıyaslamak aslında anlamlı bir şey. Çünkü biz yıllarca, ‘Aman ha sonra İran oluruz’ diye korkutulmuş bir milletiz ve şimdi görüyoruz ki aslında bilimsel açıdan keşke İran kadar olabilseymişiz; çok geriden başlayıp gelip bizi geçmişler çünkü.
Ben bu kıyaslama meselesini biraz daha genişletip bizi sadece İran değil, Güney Kore ve İsrail’le de karşılaştırmak istedim. Bu amaçla da, bir okuyucum sayesinde haberdar olduğum www.scimagojr.com sitesindeki verilerden yararlandım; daha doğrusu hangi ülkeleri hangi kategorilerde kıyaslamak istediğimi siteye söyledim, hesaplama işini o yaptı. Meraklısına bu siteyi öneririm.
Baktığınızda, 1996 yılında Kore ve İsrail’in yıllık bilimsel çıktısı neredeyse aynı, 10 bin yayın civarında. Türkiye onların yarısı kadar; İran ise yılda 1000 yayın bile yapamıyor. Bugüne (2014) geldiğimizde resim çok değişmiş: Kore açık ara
(68 bin yayın) önde; onu İran 37 bin yayınla izliyor; Türkiye 33 bin yayına yükselmiş, İsrail ise 15 bin yayında kalmış.