İKİ hafta önce, Amerika'da Las Vegas'taki teknoloji fuarı CES'ten izlenimlerimi aktarırken, bütün dünya kendi kendine giden otomobiller üzerinde çalışırken Türkiye'de bu konuda çok cılız çabalar dışında bir şey olmadığını yazmıştım.
Bu yazım üzerine sitem dolu bazı mesajlar aldım; bu mesajlardan
üçü, sürücü destek sistemlerinden otonom arabaya kadar pek çok
alanda çalışan şirketlerdendi.
Geçen hafta boyunca bu şirketleri tek tek ziyaret ettim; sağ
olsunlar şirket sahip ve yöneticileri bana zaman ayırdılar,
yapmakta oldukları işleri uzun uzun anlattılar.
‘ÖTEKİ TÜRKİYE’ ÇOK İÇ AÇICI
Bu ziyaretlerin sonunda, bir grup yakın arkadaşımla da paylaştığım ilk izlenimim, içimin açıldığı, ruhumun aydınlandığı oldu.
Her üç şirkette de, kendi işine odaklanmış, gece gündüz çalışan,
son derece parlak ve bir o kadar da mütevazı pırıl pırıl insanlarla
karşılaştım.
Bizler siyasetten, karamsar gündemden ve açıkçası laf üretmekten
başka pek de bir şey yapmazken bu insanlar gözlerini geleceğe
dikmişler, kurdukları hayalleri gerçek kılmaya çalışıyorlardı.
Dünyayı, özellikle kendi çalıştıkları alanda dünyada çalışan öteki şirketleri çok yakından takip ediyor, zamanlarının önemli bölümünü yurtdışında yatırımcılara sunum yapmak, yeni işbirlikleri kurmaya çalışmak ve ürünlerini daha da geliştirip kendilerine yeni pazarlar yaratmak için harcıyorlardı.
Kendimi bir çeşit ‘paralel evren’de veya ‘paralel Türkiye’de bulmuşum gibi hissettim; bizim bildiğimiz Türkiye’nin bugüne ve düne ait sorunlarının neredeyse hiç konuşulmadığı, sadece geleceğe yönelik konuşmaların yapıldığı, boş lafların yerine içi dolu gerçek hayat tartışmalarının yapıldığı bir ‘öteki Türkiye’.